Bugün hayatımdaki en rahat, en akışkan yarış günlerinden birini yaşadım. 47. İstanbul Maratonu’nda 15.5 km koştum ve daha starttan itibaren içimdeki his şu oldu: bugün bedenim, nefesim, zihin frekansım birbirine aynı kanalda bağlandı. Yarışın başında Altunizade’de sıralanırken o sabah serinliği; hafif, temiz, ciğeri dolduran hava… daha ilk dakikadan yarışın ritmini belirledi.
Koşuda bazı günler beden daha ilk kilometrede direnç verir, bazı günler ritmi oturtmak için 4-5 kilometre gerekir. Bugün hiçbir çaba yoktu. İlk 400 metrede bile “bu koşu kolay akacak” hissi aşırı netti. Şehrin tamamen bize ayrılmış olması, seslerin temizliği, gürültünün yokluğu, asfaltın akışı… belki de İstanbul’da koşmanın en sinematik tarafı bu: normalde şehir içi kaosla bildiğin rotanın o gün tamamen koşucuların gerçek fiziksel alanına dönüşmesi.
Köprüye yaklaşırken o ufak titreşim, her yarışta tekrar eden o küçük elektrik yine vardı. Binlerce ayak sesi… aynı anda aynı yönde akan insan sürati… bu kolektif enerji insanı gerçek anlamda taşır. Koşunun en yoğun “ben şu an gerçekten koşuyorum” bilinci işte o segmentte geliyor. Nefes çok doğal tempo ile oturdu, ayaklar hafifti, bacaklar çaba istemiyordu. Bugün koşmak kolaydı.
Bu yarışın bence bugünkü asıl özel tarafı sonunda verilen madalyaydı. Bu yıl ilk kez hareketli madalya vardı. Bu küçük tasarım dokunuşu böyle bir şehir koşusu için inanılmaz doğru bir inovasyon. Çünkü madalyalar koşucu için sadece hatıra değil; fiziksel hafıza. Bir yarışın içindeki bütün mikro mücadele, bütün kilometre geçişleri, bütün duygusal mikro dalgalar, eve somut bir obje olarak döndüğünde o anın hafızası geleceğe taşınıyor. Hareketli madalya bunu çok daha kalıcı yapıyor. O ufak hareket bile yıllar sonra bile o günü hatırlatacak.
Koşucuların neredeyse herkesin bunu sevmesi çok normal. Bu tip premium tasarım dokunuşları maraton kültürünü ileri taşır. Şehir koşularında artık sadece zaman değil, deneyim kalitesi de önemli parametre. Bu madalya “bu yarışın kendine ait sınıfı var” hissi veriyor. Koleksiyon değeri yüksek.
Bugün koştuğum 15.5 km sadece kilometre değeri olarak değil; yeni sezon perspektifi olarak da bana mental reset attı. Bu yarıştan sonra koşu planı yapmak daha motive edici hale geldi. İstanbul’un iki kıta üzerinde kurduğu o koşu ritüeli, şehir maratonlarının neden bu kadar güçlü olduğunu tekrar hatırlattı. Koşu yalnız yapılan bir spor gibi görünse de aslında kolektif bir enerji dalgası. Bugün o dalga İstanbul boyunca aktı.
Sonuç olarak bu yarış benim için yılın en dengeli, en estetik koşu deneyimlerinden biri oldu. Hava, tempo, enerji ve finalde o hareketli madalya… hepsi bir araya gelince sadece “koştuğum” değil gerçekten “yaşadığım” bir yarış ortaya çıktı. Istanbul Maratonu tekrar kanıtladı: bu sadece bir koşu etkinliği değil. Bu şehirde her yıl yeniden kurulan, yeniden inşa edilen bir koşu hafızası. Ve bugün o hafızanın bir parçası olmak çok güzeldi.


0 Yorumlar