Bazen hayat, sizi alışılmışın dışına çıkarır. Bugün Beykoz Spor Ormanı’nda düzenlenen Skoda sponsorluğundaki Night Fondo İstanbul etkinliği, benim için tam da böyle bir deneyim oldu. Gecenin karanlığında, yıldızların altında ve şehir ışıklarının uzağında pedal çevirmek… Bunun tarifi gerçekten kolay değil. Hele ki onlarca yol bisikletinin arasında tek başına dağ bisikletiyle yarışa katılmışsanız, deneyim daha da farklı bir boyut kazanıyor.
Etkinlik, 9 kilometrelik parkurdan oluşuyordu. Katılımcılar bu rotayı dört kez tamamlayarak toplamda 36 kilometrelik bir sürüş gerçekleştirdi. Parkur hiç kolay değildi: İnişler, çıkışlar, keskin virajlar ve ormanın derinliklerine uzanan kıvrımlı yollar, gece sürüşüne ayrı bir zorluk katıyordu. Ama aynı zamanda o zorluk, yarışın en keyifli tarafıydı. Çünkü zorluklar, bize kendimizi hatırlatır; neler yapabileceğimizi, ne kadar dayanıklı olduğumuzu gösterir.
Yarış başladığında fark hemen ortaya çıktı. Yol bisikletlerinin hızına karşı, dağ bisikletiyle aynı tempoyu yakalamak imkânsıza yakın. Onlar düz yolda adeta süzülürken ben lastiklerimin daha ağır dönüşlerini hissediyordum. Ama işte bu noktada kendime şunu söyledim: “Burada başkasının temposunu yakalamak için değil, kendi yolumu bulmak için pedal çeviriyorum.”
Her turda biraz daha içime döndüm. Yoruldukça, aslında zihnim açıldı. İnişlerde hızla akarken kalbim coşkuyla çarpıyordu, çıkışlarda ise bacaklarım yanarken sabrımı sınadım. Ama parkurun her anı, doğanın kucağında bana ayrı bir ilham verdi. Ağaçların gölgeleri, geceyi delen far ışıkları, nefes nefese kalışım… Bunların hepsi bir araya gelince yarış, yalnızca fiziksel bir mücadele değil; aynı zamanda ruhsal bir yolculuk oldu.
Beykoz Spor Ormanı, bu yolculuğun sessiz ama güçlü tanığıydı. İstanbul’un kalabalığından, gürültüsünden uzak, sadece pedalların sesi ve rüzgârın uğultusuyla ilerlemek tarifsiz bir huzur verdi. O an fark ettim ki bisiklet, sadece bir spor değil; bir özgürlük aracı. İster yol bisikleti olsun ister dağ bisikleti… Önemli olan hangi bisikletle sürdüğün değil, o yolun sana neler öğrettiği.
Bu etkinlikte öğrendiğim en önemli şeylerden biri şuydu: Bazen kalabalığın ritmine uymak zorunda değilsiniz. Bazen kendi ritminiz, sizi çok daha anlamlı bir noktaya taşır. Dağ bisikletiyle yol bisikletlerine karşı yarışmak belki baştan dezavantaj gibi görünüyordu, ama aslında bu durum bana büyük bir ayrıcalık kattı. Çünkü o parkuru kendi şartlarımla, kendi mücadelemle tamamladım. Ve bitiş çizgisini geçerken hissettiğim tatmin duygusu, işte bu farklılığın bir armağanıydı.
36 kilometrelik sürüş sonunda yorgundum, evet. Ama bu yorgunluk, günlük hayatın sıradan yorgunluklarından değildi. Bu yorgunluk; gururla, sevinçle, özgüvenle harmanlanmış özel bir yorgunluktu. Kendime bir kez daha kanıtladım ki, insan gerçekten istediğinde koşullar ne olursa olsun yolunu bulabiliyor.
Night Fondo İstanbul benim için sadece bir yarış değil; aynı zamanda kendimle yaptığım bir yüzleşme, doğayla yeniden kurduğum bir bağ, bisiklet sevgimin ne kadar derinlerde olduğunu hatırlatan bir deneyim oldu. O gece ormanda pedallarken aslında şunu öğrendim: Hayat bazen sana zorlu parkurlar çıkarır, ama sen kendi yolunu bulup pedal çevirdiğinde, her zorluk seni biraz daha güçlendirir.
Ve belki de en güzeli şu: Farklı olmanın, kendi yolunu seçmenin verdiği tatmin, hiçbir madalya ya da dereceyle ölçülemiyor.
0 Yorumlar