Tarih sadece savaşların, antlaşmaların ya da siyasi dönüşümlerin hikâyesi değildir; aynı zamanda bu olayların içinde yer alan insanların hikâyesidir. İlber Ortaylı, Defterimden Portreler kitabıyla işte tam da bu noktada bizleri tarihin sayfalarında bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculukta rehberimiz, hem akademik bir titizlikle seçilmiş portreler hem de Ortaylı’nın kendine has üslubu oluyor.
Kitabı elime ilk aldığımda, sıradan biyografilerle karşılaşacağımı düşünmüştüm. Ancak ilk birkaç sayfadan itibaren anladım ki, Defterimden Portreler bir tarih kitabından çok daha fazlası. Bu eser, İlber Ortaylı’nın hayatı boyunca tanıma şansı bulduğu ya da derinlemesine incelediği kişiliklerin zihninde bıraktığı izlerin samimi bir yansıması. Her portre, hem bir döneme ışık tutuyor hem de o dönemin ruhunu taşıyan karakterleri bize tanıtıyor.
Kitapta yer alan isimler arasında siyasetten sanata, edebiyattan akademiye kadar çok geniş bir yelpaze bulunuyor. Türkiye'nin yakın tarihine damgasını vurmuş önemli şahsiyetleri Ortaylı’nın gözünden okumak oldukça etkileyici. Mesela Halil İnalcık gibi bir tarih ustasını anlattığı bölümde, hem bir akademisyenin diğerine duyduğu saygıyı hem de bir öğrencinin hocasına duyduğu hayranlığı hissediyorsunuz. Aynı şekilde, Turan Güneş, Fethi Gemuhluoğlu, Osmanlı hanedan mensupları ya da Avrupa’daki entelektüeller hakkında yazılanlar da sadece bilgi vermekle kalmıyor, aynı zamanda bir bakış açısı sunuyor.
Ortaylı’nın dili, her zamanki gibi zengin, yer yer iğneleyici, yer yer nostaljik. Cümlelerin arasında gezerken bir tarihçinin titizliğini, bir edebiyatçının duygusallığını ve bir entelektüelin derinliğini hissediyorsunuz. Özellikle bazı bölümlerde kullandığı ironik yorumlar, okuyucuyu gülümsetirken düşündürmeyi de başarıyor.
Defterimden Portreler, sadece tanınmış kişilerin hayatlarını anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda bir dönemin düşünce yapısını, toplumsal ilişkilerini ve akademik dünyasını da gözler önüne seriyor. Her bir portre, Ortaylı’nın hafızasındaki bir anı, bir sohbet ya da bir gözlemle bütünleşiyor. Bu da kitabı kuru bir biyografi derlemesi olmaktan çıkarıp, yaşanmışlıklarla dolu bir anı kitabına dönüştürüyor.
Kitap bittiğinde kendimi hem bilgilendirilmiş hem de duygusal olarak zenginleşmiş hissettim. Okudukça tarihin sadece rakamlardan ve olaylardan ibaret olmadığını; aslında insanlarla, karakterlerle, ilişkilerle anlam kazandığını bir kez daha fark ettim. İlber Ortaylı’nın yıllara dayanan birikimini ve gözlem gücünü yansıttığı bu eser, sadece tarih meraklılarına değil; düşünmeyi, analiz etmeyi, insan hikâyelerine ilgi duyan herkese hitap ediyor.
Sonuç olarak Defterimden Portreler, hem İlber Ortaylı’nın bakış açısını daha yakından tanımak hem de Türkiye’nin entelektüel dünyasına dair zengin bir panorama sunmak isteyen herkes için kaçırılmaması gereken bir eser. Kitap bitti ama zihnimde hâlâ birçok portre canlanmaya devam ediyor.
0 Yorumlar